Kayıtlar

Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

RAZİYE

Resim
Daha önceki yazımda bir çoğumuzun hayatında derin izler bırakan dostlarımız olduğunu yazmış ve benim hayatımda da önemli bir yeri olan  arkadaşım "Nevin"den bahsetmiştim. Nevin benim ( telefon konuşmamızda yazımda unuttuğum bir noktayı hatırlattı. Biz ilkokulda da beraberdik ama o zamanlar yakın olmadığımız için o kısım hafızamdan silinmiş) ortaokuldan çok sevdiğim bir arkadaşımdı.Yazdığım yazı vesile oldu , 33 yıllık bir aradan sonra birbirimizi bulduk. İşte yine benim için çok kıymetli olan başka bir arkadaşımdan bahsetmek istiyorum. Adı Raziye. Ankara'lı bir hanım. İnsan hayatında ilklerin apayrı bir yeri vardır. Onlar asla unutulmaz.  Benim de evlilik hayatımda ilk arkadaşım Raziye olmuştu. Eşlerimiz meslektaş oldukları ve aynı yerde görev yaptıkları için çoktan beri tanışıyorlardı. Biz 20 günlük evliyken, eşi Nazir bey Raziye ve 3 yaşındaki oğulları Ahmet'i alarak bize gelmişti.Raziye ile öyle tanışmıştık.  Düşünce tarzı, hayat görüşü aynı olunca hiç yabancılık ç...

HER AN O'NUNLA OLMAK

Resim
"Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar (ve şöyle derler:)" Rabbimiz Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru! " (Âli İmran - 191) Âyet-i Kerîme'de belirtildiği gibi mü'minlerin en bariz özelliklerinden biri kalben, ruhen daima Cenâb-ı Hakk'la birlikte olmak ve O'nunla bağını bir an bile koparmamaktır. Bu Kurbiyettir. Yani gerek tefekkürle gerekse fiilî ibadetlerle Allahû Teâlâ'ya yakın olma hali. Esasen Kurbiyet, sürekli işlediği günahlarla kalbi kararmadığı , gaflet ve dalalet çukurlarında, düşünme ve nefs muhasebesi yapma yeteneğini yitirmediği sürece, her mü'minin özünde vardır. "İsmet" sıfatı (masumiyet) peygamberlere aittir. Yalnızca Peygamberler günahlardan berîdir. Onlar dışında her insan  bilerek- bilmeyerek günah işler. Cenab-ı Hakk, "Tevvab, Gafur, Rahman, Rahîm" gibi esmasının tecellîsi için insanoğlunu hem sevap hem günah işleme...

BEN SENİ ANLADIM

Resim
  "Beni bir tek sen anladın. Sen de yanlış anladın" demiştin ya esprili.  Aslında ben seni çok doğru anlamıştım. Ama sana hiç belli etmedim.  Mesela senin ne kadar güvenli bir sığınak,  Ne kadar berrak  bir deniz,  Ne kadar merhametli,  Ne kadar mütevazı,  Ne kadar mert ve dürüst,  Ne kadar yüce gönüllü,  Ne kadar İyilik sever ve fedakar,  Bir çocuk kalbi kadar masum bir kalbe sahip,  İçindeki  sevgi gözlerinden okunan,  Dilinden çok gözleriyle konuşan,  Sıcacık, yumuşacık, şefkatli,  Tatlı dilli, güler yüzlü,  Gülünce öylesine değil, gözlerinin içi gülen,  Sevince yüreğinin ta derininden seven,  Koruyan, kollayan, sahiplenen, kıyamayan,  Anlayışlı, hoş görülü, değer veren bir eş olduğunun farkındaydım.  Ağzından kaba bir söz çıkmazdı.  Çok erkeğin ettiği galiz kelimeleri duymadım hiç. Yalan nedir bilmezdin. Öylesine doğruydun ki.  Sadakatin nirvanasındaydın.  Bunun iç...

VEFA'YA GÜZEL BİR ÖRNEK:İRLANDA

Resim
İrlanda'da sokak röportajı yapan bir delikanlıyla, yaşlı bir kadın arasında şöyle bir konuşma geçiyor : _ Osmanlı'yı  biliyor musunuz? _ Evet. Ama çok az. Siz Türk müsünüz? _Evet Türk'üm. _Tanıştığıma memnun oldum. Siz bize yardım etmiştiniz. (İrlanda tarihinde ''Büyük Açlık'' olarak bilinen 1845-1851 yılları arasındaki süreçte Osmanlı Sultanı Abdülmecid tarafından felaketzedelere  İstanbul' daki İngiliz Elçiliği aracılığıyla 1000 Osmanlı lirası nakdî yardımla birlikte , üç ilâ beş gemiden   oluşan bir de gıda yardımı yapılmıştır) Kadın çok duygulanıyor, gözleri doluyor, sesi titriyor. Yanında muhtemelen torunu olan Down sendromlu gence dönüp röportaj yapan kişinin "Türk" olduğunu söylüyor. Torunun gösterdiği sevgiden anlaşılıyor ki, ona daha önce Türkler anlatılmış. _Benim adım Brain, diyor. Röportajı yapan genç de _ Ben de Yasin, diye kendini tanıtıyor. Kucaklaşıyorlar. _Biz artık arkadaşız, diyorlar. O kadar duygu dolu bir sahneydi ki ister ...

BOŞ İNSAN

Resim
Yakından tanıdığım bir şahsın yaptığı paylaşımı görünce yüzüme gayr-i ihtiyarî müstehzî bir gülümseme yayıldı. O paylaşım üzerine bir kaç cümle yazmak istiyorum. Yapılan iyiliğin farkında olmak ve takdir etmek kadirşinaslıktır. Nankörlük ise ne kadar iyilik, fedakârlık yapılırsa yapılsın anlamamak, değer vermemektir. Nankör insan kimseye minnet duymaz, kimseyi takdir etmez, kendisi için yapılanın "farkında olmamaya özen gösterir".  "Kadirşinaslık"  bir yönüyle "nankörlüğün"  karşıtıdır. Ecnebi bir düşünür "sadece kendini düşünen bencil insan, kötü insandır" demiş. Nankörlük ve bencillik birbiri ile bağlantılı iki kavram. Bazı insanlar çevrelerinden gördüğü iyilikleri anlatarak prim yapmaya çalışırlar. " Şu beni çok sever, çok değer verir, bana şunu yaptı, bunu yaptı" vs.... Bu tür söylemler bana göre kişinin içindeki  aşağılık kompleksinin ve  özgüvensizliğin tezahürüdür. Karşı tarafa " Ben sevilen ve değer verilen bir insanım...