Anneannemin hatıralarından bir kesit
Rahmetli anneannem anlatırdı:
"Savaş yıllarıydı. Köyde o kadar yoksulluk vardı ki,çoğu insan yemeye ekmek bile btulamazdı.
Bir gün bir komşum evin mutfak bölümünde kötü bir koku hissediyor. Sağa sola bakıyor kokunun kaynağını bulamıyor. (Bu arada şunu ilave edeyim: Köyümüzde evin en büyük bölümü mutfaktır ve direkt oraya "ev" denir. Yani mutfak demezler, ev derler. Çünkü evin neredeyse üçte ikisini kaplar. Bir yanda ahır, bir yanda samanlık ve küçük bir oda vardır. Misafir odası ya merdivenle çıkılan üst kattadır, ya da evden ayrı bir alanda ama evin hemen yanındadır. Ama geneli dubleks kat gibi evin içindedir. Tuvalet dışarıdadır.
Hayat, "Ev" dedikleri mutfak bölümünde geçer. Bir yanda döşeklerin, yorgan ve yastıkların yığılı olduğu bir yüklük, bir yanda içi yağ, peynir, pezik ya da dal turşusu dolu devasa küpler, bir yanda imece usulü yapılıp üstüste istiflenmiş yufka ekmekleri (fetil denir) ve bir köşede "puhari" dedikleri tavandan açılan baca, bacanın paralelinde tandır, tandırın yakınında da kuzineli soba vardır. Pişirme, yeme, yatma işlerinin neredeyse tamamı "ev" de yapılır-gerçi anlattığım epey eski zamanlar. Şimdilerde durum çok değişti-. "Ev" de bir de kocaman ambar vardır. Oraya buğday doldurulur. Lazım oldukça alıp kullanılır.)
Konumuza dönecek olursak, evinden koku gelen hanım bir türlü kokunun nereden geldiğini keşfedemiyor. Koku da bu arada şiddetlenerek artıyor. Ayrıca evdeki ekmek, çorba, o zamanın şartlarında artık ne varsa, sabah bir kalkıyorlar ki yok olmuş.Gece yenmiş.
Bu hanım birgün detaylı bir arama yapmaya karar veriyor. Koku nereden geliyor, geceleyin yiyeceklere ne oluyor, peşine düşüyor. Her yeri arayıp taradıktan sonra bir de ambara bakmaya karar veriyor. Ambara giriyor ki bir de ne görsün ; Adamın biri köşeye sinmiş duruyor. Kadıncağız çok korkuyor tabi. Adam korkmamasını, açlıktan gelip oraya saklandığını söylüyor. Meğer gece ambardan çıkıyor, ekmek, yemek ne bulursa yiyor ve tekrar ambara giriyormuş. Tuvalet ihtiyacını da orada gideriyormuş. Kokunun sebebi oymuş.
Kadıncağız adamı dinliyor, sonra da evden gönderiyor.
Yoğurt bulursak, bostana ektiğimiz pancarla karıştırıp çorba yapardık. O da çok nadir olurdu.
Çayı, ancak hasta olunca içebilirdik. O da bir - iki bardaktan fazla olamazdı. Şeker yoktu. Öylesine bir yokluk, kıtlık vardı. "
Anneannem kurtuluş savaşı yıllarındaki yaşam mücadelesine canlı bir şahitti.
Yaklaşık dokuz sene önce, doksan yaşını bir hayli aşmış olarak, İstanbul'da vefat etti. Köyünden çıkıp İstanbul'a mecburi nedenlerden gelişinin üzerinden uzun yıllar geçmişti. Cenazesini, hep hasretini çektiği, hüzünle bahsettiği köyümüze götürüp defnettik. Şimdi orada eşi, anne babası, kardeşi ve çok sevdiği komşuları ile birlikte yatıyor. Mekanı cennet olsun..
Hüsniye Ünal
Düşünüyorum da, o zamanda yaşayanlar bu zamanla o günleri kıyaslayınca o zamanın güzellikleri ile bu zamanın güzellikleri arasında nasıl bir sonuça varırlardı acaba
YanıtlaSilYada, olumsuzluklarda nasıl bir olumsuz yönünü karşılaştırırlardı acaba
Onlar ne derdi bilmem ama
Ben diyorum ki, her zaman bulunduğu zamandaki insanlara ve istidat kapasitesine göre dizayn edilmiştir.
Yeterki bakmak isteyen görür her olumsuzlukta ki güzellikleri, yada alınması gereken hayat bilgilerini, yaşamın yorumlarını her kapı güzelliklere sahiplik eder
Geçmiş hayatlar gelecek nesillere birer ibrettir. Almasını bilene..
YanıtlaSilHer halimize şükretmeliyiz..
Şimdiyle o zamanı kıyaslama yapmak istesek,şu an herkes zengin
YanıtlaSilSoba yakma Yok,çay, istediğin kadar istediğin zaman, yemekler çeşit çeşit...
Sadece şükretmeyi bilmiyoruz tek sıkıntı bu
Doğru. Eski ile yeni arasında dağlar kadar fark var. Eskiler cefa çekmiş, bizler sefa sürüyoruz. Rabbim layıkı vechiyle şükretmeyi nasip etsin..
SilArtık kırsal hayatlarda günümüz nimetleriyle içiçe geçmiş durumda eski yokluklarda sıkıntılarda pek yok elhamdülillah, insan bazen alıp başını gitmek istiyor büyük şehirlerden köylere,belki de zaman oraya dogru yol alıyordur kim bilir?🌷
YanıtlaSilÇoğumuzun istediği bu belki de. Şehir hayatı bazen öyle çekilmez oluyor ki.
Sil