DUA
Dua, insana acziyetini hatırlatan, başıboş olmadığını, onu bir gören, gözeten, koruyup kollayan bir Kudret olduğunu ihtar eden, kulu Halık'ına bağlayan en güçlü ve sağlam bağdır.
Teşbihte hata olmasın ben bu bağı anne ile bebek arasındaki plasentaya (göbek bağı) benzetiyorum. Nasıl ki bebek annesine bağlı olduğu o kordonla beslenip büyüyor. Öyle de kul da dua bağıyla bağlandığı Rabbinden güç alır, maddi - manevi anlamda beslenir.
Aynı zamanda dua, kökü yeryüzünde, dalları Arş"a uzanmış bir ağaçtır. Edilen her duada o kutsi ağacın dalları çeşit çeşit, rengarenk çiçekler açar, meyveler verir.
Bu manevi meyveler Cenab-ı Hakkın takdirine göre ya dünyada, ya ahirette, ya da her iki alemde lütuf olarak ikram edilir.
Yani edilen her duanın karşılığı vardır. Kabul olmayan dua yoktur. Ta ki kişi "dua ettim ama kabul olmadı" diyene kadar.
Dua, bütün ibadetlerin özü ve temelidir. En külli dua ise namazdır. Öyle ki mü'minin miracı olarak vasıflandırılmıştır.
Hiç dua etmeyen bir insan var mıdır? Sanmıyorum. Ateistlerin bile başı sıkışınca "Allah" dediklerine şahit olduk.
Demek ki dua, insan ruhuna ve fıtratına yerleştirilmiş bir ihtiyaçtır. Bu inkar edilemez.
Allah C.C. indinde en makbul dua ısrarla ve ihlasla edilendir. Özellikle secdede, yağmur yağarken, seher vaktinde, farz namazların arkasından , bir müminin diğer mü'mine gıyabında, oruçlunun iftar zamanı yaptığı vb.. duaların kabul edilen dualar arasında olduğu hadis-i şeriflerde rivayet edilmiştir.
Dua etmek Rabbimizle mükalemedir tıpkı Kur'anı Kerim okumak gibi.
"Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var" buyuran ilahi ferman , duanın ne kadar önemli olduğuna ve kulun dua ettiği sürece Allah katında değerli olduğuna vurgu yapmaktadır.
Çünkü dua, "Ya Rabbi sen benim Malikimsin. Ben senin kulunum. Senin her şeye gücün yeter, ben ise acizim, hiç bir şeye gücüm yetmez. Sınırsız ihtiyaçlarımı ve halimi sana arz ediyor, senden yardım istiyorum." diyerek acziyetini, fakrını mahviyetini Cenab-ı Hakk'a ilan etmektir. Tevazu içinde O'nun Kibriya sıfatını tanımak, saygı ile, huşu içinde boyun eğmektir.
Üzülüyoruz, seviniyoruz, başımıza bir musibet geliyor, bir hacetimiz oluyor hemen ellerimizi açıp Rabbimize yöneliyoruz. O'ndan istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki O herşeye Kadirdir, sığınacak tek melce O'dur.
Duâ adam anlar ki, birisi var; onun hâtırât-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına meded eder.İşte ey âciz insan ve ey fakir beşer! Duâ gibi hazîne-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medârı olan bir vesîleyi elden bırakma. Ona yapış; âlâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık. Bir sultan gibi, bütün kâinatın duâlarını kendi duân içine al, bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumi gibi
de, kâinatın güzel bir takvîmi ol.

Hüsniye Ünal
Yorumlar
Yorum Gönder