HÜRRİYET



Hürriyet, insanoğluna iman ve sağlıktan sonra verilen en büyük nimetlerden biridir. 

Bundan dolayıdır ki asrın müceddidi, büyük İslam alimi zat "Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam" demiştir.


Hürriyetin zıddı  esarettir, mahkumiyettir. 

Esaretin pek çok çeşidi vardır. Savaşta esir olmak, bir suçtan dolayı ya da yanlış bir hükümle hataen mahkum edilmek vb. gibi.

 Bir de manevi esaret vardır. Dünyaya, nefsine esir olmak gibi. Bu apayrı bir konu.


Benim ele almak istediğim esaret çeşidi  mahkumiyet. Yani herhangi bir sebeple hapse girmek....

- Teşbihte hata olmasın- esareti ya da konumuz olan mahkumiyeti, bir nevi ölüme benzetiyorum.

Nasıl ecel aniden gelir ve sahip olunan her şey, mal mülk, makam mevki, evlat, ana - baba, eş, dost olduğu gibi bırakılıp gidilir, esaret de öyle.

Düşünsenize polis aniden kapıya dayanıyor ve sizi alıp götürüyor. Üstünüze sadece ceketinizi alabiliyorsunuz. O da polis izin verirse... 

Belki ocakta yeni pişirdiğiniz yemek var , belki o anda makinede çamaşır, bulaşık yıkanıyor. Belki ödemeniz gereken faturalar var. O gün çıkıp yatırmayı planlıyordunuz. Bunun gibi bir çok örnek sıralanabilir.

Fakat bir anda hepsini bırakıp gitmek zorunda kaldınız. Ocakta bekleyen yemek, buzdolabındaki gıdalar bozuldu, çürüdü, koktu. Makinedeki çamaşır, bulaşık küf tuttu. Ev tozdan, kirden harabeye döndü. Camlardan dışarısı görünmez oldu. Ödenmemiş faturalara faiz üstüne faiz bindi.Kiracıysanız kiralar, aidatlar birikti. 

Hayata dair bütün planlarınız alt üst oldu.

Demir parmaklıklar arkasında, tanımadığınız, türlü çeşitli suçlara bulaşmış, kötü alışkanlıkları olan, adap bilmeyen, ağzı bozuk, insan bozması bir sürü toplum zararlısı suçlu ile küçücük bir alanı paylaşmak zorundasınız. Banyo - tuvalet kısıtlı. Aynı sofrada belki de hiç görgü terbiye bilmeyen insanlarla oturup yemek yemek zorundasınız.

Hele bir de "koğuş ağası" varsa işte o zaman vay halinize! Esaret içinde esaret.

Görüş günlerini dört gözle bekliyorsunuz. Bir yakınınız gelse de bir dost yüz görseniz, dış dünyadan haber alsanız... 

Tek özgürlük alanınız arada bir hava almak için çıkmanıza izin verilen, volta attığınız avlu.

İnsan sahip olduklarının değerini nasıl kaybedince anlarsa, hürriyetin değerini de mahkum olunca anlar.

Özlüyorsunuz. Öyle bir özlem ki içiniz yanıp kavruluyor, burnunuzun direği sızlıyor. Temiz havayı, kuşların uçuşunu, sevdiklerinizle birlikte geçirdiğiniz anları...

Öyle ki ; hiç bir şey yapmasa bile sokakta özgürce oksijen teneffüs ederek yürümenin,fırına uğrayıp sıcak ekmek almanın, istediği zaman banyo yapmanın, yatağında sessizlik ve huzur içinde uyumanın, arkadaşlarıyla bir kafede buluşmanın, istediği diziyi açıp izlemenin, en basitinden, birine telefon edebilmenin değeri ne ile ölçülebilir?

Günlük yaşantıda sıradan görülen bu işler, mahrum olunca nasıl kıymete biner,  tahayyül edin!

 O yüzden hürriyet hürriyet hürriyet....

Hem vatan hürriyeti, hem de kişisel hürriyet..

Rabb'im bizi hürriyetimizden mahrum etmesin, rızası dairesinde, düzgün bir hayat yaşamayı nasip etsin...

Kainattaki zerreler adedince, ezelden ebede kadar Amin...


Hüsniye Ünal

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HATİCE NİLGÜN TOSUN

NEVİN

DÜNYA SÜRGÜNÜNDE YALNIZ BİR ADAM : NİZAMETTİN AMCA