KADIN-ERKEK KAVRAMI ÜZERİNE BİR DENEME

Kadın ve erkek... 
Dünyanın temeli ve hayatın idamesi için ille-i gaye kabul edilen iki varlık.
Fakat modern dünyada, varlığına bu denli büyük mânalar atfedilen kadın ve erkeğin rollerinin birbirine karışmasından dolayı toplumda genel bir mutsuzluk, huzursuzluk hüküm sürmekte.

“Toplumun temel taşı ailedir” diyoruz. Ancak aileyi oluşturacak kadın-erkek figürü layık-ı vechiyle oturmadığı için anne-baba figürü de yerli yerine oturmuyor.Yeni nesil,örnek alacak müstakim bir anne-baba modeli göremediği için hayata nasıl başlayacağını bilemiyor; kendisinin hayat yolundaki rolünü kestiremiyor.

Eski zamanlarda, bilhassa ömür süresinin daha kısa olduğu Dünya savaşı döneminde insanların 40-43 yaşına kadar yaşadığını hesaba katarsak bir birey , 20'li yaşlarda iş-güç sahibi olmuş, evlenip çoluk çocuğa karışmış ve 30'lu yaşlarda toplum içinde yerini almış, 40'lı yaşlarda ise hayat yolculuğundaki bütün vazifelerini tamamlamış, ununu eleyip eleğini asmış olması gerekiyordu.
Zaman değiştiği, ortalama yaşam süresi 80'e çıktığı için insanların işini kurup evlenme, çocuk sahibi olma, mal-mülk edinme, emekliye ayrılma yaşı da doğal olarak uzadı.

Fakat burada şöyle bir sorun ortaya çıktı: Modernite ve teknolojinin ilerlemesi ile âdetâ erkeğe misilleme yapılırcasına, topluma mal olması gerektiği algısı empoze edilen kadın, eş ve annelik vasfını kaybetti. 1940-50'lerde 40’lı yaşlara tekabül eden ölüm yaşının, istatistiklere dayanarak günümüzde 80 ve üzeri olduğunu kabul edersek bu mantığa göre eski zamanda 20-25 yaşında evlenilen, çocuk sahibi olunan toplum anlayışına göre bir bireyin,30-35 yaşında bunu gerçekleştirmiş olması gerekiyor.

Zamanımızda 30-35 yaşında bir kadının kariyer adına kütüphanelerde, şirketlerde, iş sahalarında ya da herhangi bir sosyal alanda çalışması, biyolojik olarak anne olması gereken yaşlarda, doğurganlık dediğimiz fıtrî üretkenliğini buralarda harcaması, evinin hanımı, eş ve anne sıfatını gözardı etmesi, ailesine göstermesi gereken sabrını patronundan, iş arkadaşlarından gördüğü mobinge sarfederek tüketmesi kadının rolünü temelden sarsıyor.Kariyer sahibi olmak uğruna geç evlenen, 40 yaşında - belki- anne olabilecek bir kadın hormonlarının baskısını göz ardı etse dahi, sabrı tükeniyor ve sekteye uğramış cinsel üretkenliği azalıyor.

Erkek için de benzer durum söz konusu.
Avcı-toplayıcı rolünü üstlenmiş olan erkeğin fıtratı, toplum ne kadar modernize ve sivilize olsa da değişmiyor, dövüşe yatkın, parçalayıcı yapısı çok da evrilmiyor.
İslâm'ın kurbanı emretmesi işte bu, erkeğin içindeki kesme - parçalama dürtülerini tatmin içindir.
Kurban kesme görevi neden kadına değil de erkeğe verilmiş?
Çünkü kadın şefkat üzerine yaratılmıştır. Her kadın bir şefkat kahramanıdır, merhametin cisimleşmiş halidir.Kadın derleyici, toparlayıcıdır.

Erkek toplar, parçalar, getirir. Kadın onu pişirir, taksim eder. Kadın sadece çocuk doğuran değil aynı zamanda evde düzeni sağlayan, aile hayatına dair her şeyi tanzim eden bir pozisyona sahiptir.
Eski çağlarda durum böyleydi.

Modern dünyaya bakıldığında bu durumun çok farklı bir boyuta evrildiği görülüyor. Kadın da erkek de aynı rolleri üstlenmiş ya da algı operasyonları ile üstlenmek zorunda bırakılmış. Kadın da erkek de çalışıyor, para kazanıyor. Kadın maskülen, erkek feminen bir şekle bürünmüş durumda. Erkeğin toplayıcı-avcı-ailesini muhafaza edici özelliği kalmadığı için sokakta eşini, çocuğunu, kendini savunabilecek fiziksel gücü olsa bile mental ve duygusal yönden yetersiz kalıyor.

Buna karşılık istediği kadar modernize olsun kadında korunma, himaye edilme ihtiyacı hâlâ mevcut. Kadın paranın gücüyle her şeyi elde edemiyor. İyi bir statüde olsa bile dışarıda bir sorunla karşılaştığında kendisini bedenen koruyacak bir erkek, bir hâmi arıyor. Bu inkâr edilemez bir gerçek. Çünkü fıtrat böyle.
Kadın erkeğe nispeten biraz daha korunmuş durumda. Bunda hormonlarının etkisi var. Fakat erkek büyük ölçüde nötralize olmuş, hormonal olarak erkeklik özelliğini kısmen yitirmiş görünmekte.
Askere gitmek, silah altına girmek, evlenip sorumluluk almak istemiyor.Hümaniterlikten dem vuruyor, bir kısmı kabul edilemez gayri ahlakî gruplara ve ilişkilere yöneliyor.

Bu tür erkek figürünün gittikçe çoğaldığı erkek gibi erkeğin azaldığı bir toplumda kadın da doğal olarak evlenmek istemiyor.
Aslında toplum olarak içinde bulunduğumuz bu vahim durumu sosyolojik olarak değerlendirmeden önce biyolojik olarak değerlendirsek belki de daha isabetli olur.

Mesela; kadın-erkek bedeninde yaratılıştan var olan, ergenlikle birlikte açığa çıkan dişil_eril kokudan da bahsetmek lâzım.Bu koku her iki cinsin birbirine cazip gelmesi için Cenab-ı Hakk tarafından insan bedenine dercedilmiş bir nimet.Bu koku ile iki cins birbirinin çekim alanına girer ve birbirine fiziksel olduğu kadar duygusal mesajlar da gönderir. Fakat kadın ve erkeği birbirinden uzaklaştırmak, fıtratlarını bozmak, nesilleri kurutmak ya da türlü şeytanî sebeplerle hareket eden şer güçlerin planları dairesindeki işleyiş yüzünden hormonal dengeler, buna bağlı olarak eril-dişil koku da bozuldu, işlevselliğini yitirdi.

GDO'lu yiyeceklerden, kullanılan deodorant parfüm, kozmetik ürünlerine kadar pek çok madde kadın ve erkek arasında çekimi sağlayan bu doğal kokunun hissedilmemesine , karşı cinse verilen mesajların engellenmesine neden olmakta. Kadın ve erkeği birbirine çekmeyi bırakın bil'akis birbirinden itmekte. Bu sadece bir örnek.
Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir.
Esasen sadece Türk toplumu olarak değil tüm dünyayı kuşatmış küresel bir sorunun, dahası insanlık adına korkunç bir dejenerasyon ve kokuşmanın içindeyiz.Böyle giderse, zaten başlamış olan toplumsal çürümenin önünü almak imkansız hale gelebilir.

Bu konuda bilimsel çalışmalar yapılması ve çözüm yollarının araştırılmasının yanı sıra aile, eğitim sistemi başta olmak üzere toplumu oluşturan bütün kurumlarda imanî akidenin sağlamlaştırılması, ahlak duygusunun verilmesi ivedilikle gerekmekte. 

Velhasıl kelâm; Çözümü çok zor görünen bir problemle karşı karşıyayız: Cinsiyetsizleştirme ve rolleri bir birine karışmış, erkeğin erkek, kadının kadın gibi olmadığı, şirazeden çıkmış, yörüngesini şaşırmış kadın-erkek profilinin “oluşturduğu” bir yapay toplum. 

 Hüsniye Ünal

Yorumlar

  1. Var olun , bu kadar önemli bir konuyu gündeme getirmiş olmanızdan dolayı teşekkür ediyorum,
    Çocuklar, telef oluyor, nesil bitiyor, ahlâk zaten hak getire, evlilik Oyuncak...

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim. Toplumun çöküş sebeplerinden biri de kadın ve erkeğin rollerini karıştırması. Elimden geldiğince buna dikkat çekmeye gayret ettim. Yorumunuz çok memnun etti. Eksik olmayın.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

HATİCE NİLGÜN TOSUN

NEVİN

DÜNYA SÜRGÜNÜNDE YALNIZ BİR ADAM : NİZAMETTİN AMCA