Hayatımızın en güzel çağı: Çocukluk


Hayat yolculuğumuzda ruhumuzda iz bırakan insanlar unutulmaz. Zaman zaman küçük bir çağrışımla onları yeniden hatırlarız. Ölene kadar bu böyle sürüp gider.

Daha önceki bir yazımda bahsettiğim mahallenin "Koltukçu amcası" Nizamettin amca yine hatırıma geldi. İlkokul çağımızda koltuk döşemesi yaptığı küçük dükkanındaki güzel günlere gittim. Mahallenin çocukları olarak o dükkanda çok vakit geçirirdik. Dikiş makinesini kullanmaya çalışır, koltukçu amcanın eski pikabına her hafta birimiz sevdiğimiz bir plak alır, takar dinlerdik. Dükkanın altını üstüne getirirdik.

Koltukçu amca son derece nazik,tatlı dilli, görgülü, yumuşak huylu bir Istanbul beyefendisiydi. Çocukları çok severdi, çok hoşgörülü davranırdı.

Bizim jenerasyon şimdiki çocuklar gibi maddî imkânlara sahip değildi. Her şeyimiz kısıtlıydı. Çeşit çeşit kıyafetler giyinemezdik, türlü türlü yemeklerimiz olmazdı. Şimdikiler gibi fast food, abur cubur hiç bilmezdik

Annemizin yaptığı üzümlü kek, peynirli yufka böreği en lüks yiyeceklerdendi. Onlar da çoğunlukla misafir gelince yapılırdı.

Bir de bizim zamanımızda ikindi kahvaltısı vardı. Uzun günlerde üç öğün yemeğin yanısıra ikindi vakti de kahvaltı yapılırdı. Ani gelen misafire de çayın yanına kahvaltı hazırlanır, bazen de sadece bisküvi ikram edilirdi. İnsanlar birbirinin evine çat kapı gidebilirdi. Önceden randevu alınmazdı. Komşuluk ilişkileri sıcak, sade ve samimiydi. 

Eski anne babalar şimdikiler gibi çocukların üstüne titreyip pohpohlamazdı. Mesafeliydiler. Çocuklarına karşı son derece disiplinliydiler. Sorumluluk yüklemekten çekinmezlerdi. Hatta bazen fazla sorumluluk verirlerdi. Erkek çocukları, okulların tatil olduğu yaz aylarında bir yerlere çırak verilir, kızlar ev işleriyle görevlendirilirdi. İlkokula giden bir kız çocuğu yemek pişirmeyi, bulaşık, temizlik gibi işleri yapardı. 

O zamanki anne babalar öyle çocuk psikolojisinden falan da anlamazlardı. Baktılar ki çocuk biraz haylazlık yapıyor, bir iki terlik darbesiyle işi çözerlerdi. Bizim zamanımızda ergenlik sorunları, gençlik sendromları gibi durumlar da yoktu. Aslına bakılırsa biz, hiç kıymeti bilinmeyen bir nesiliz. 

Bunalımlara girmeyen , onu bunu istemeyen, elindekiyle yetinen çocuklardık. Aç gözlü,doyumsuz değildik. Ailemizin durumunu anlar, yersiz isteklerle ( hatta bazen ihtiyaçlarımız için bile) anne babamızı darlamazdık. Talepkâr değil, fedakârdık. 

Tüm bunlara rağmen hayattan zevk alan, neş'eli, mutlu çocuklardık.

Çünkü bizim zamanımızda internet, akıllı telefon, tablet gibi insanı asosyalleştiren araçlar yoktu. Vaktimizin çoğunu arkadaşlarımızla dışarıda geçirirdik. Sokaklar şimdiki gibi tehlikeli değildi. O yüzden sokakta , parkta gönlümüzce oynar, eğlenirdik.

Ne güzel günlerdi o günler ! 

Aslında koltukçu amca sadece bir sembol, onca zorluğa, yokluğa rağmen hayatımızın en güzel çağını yaşadığımız çocukluğumuza duyduğumuz özlem belki de hissettiğimiz.


Hüsniye Ünal

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HATİCE NİLGÜN TOSUN

NEVİN

BİR LİSE HATIRASI