Kayıtlar

EVLİLİKTE DENKLİK-3 KÜLTÜR VE EĞİTİM UYUMU

Resim
İlk iki bölümde eşler arasında İslamî yaşantı ve psikolojik uyumu ele almıştık.Bu bölümde ise eğitim ve kültür uyumuna değineceğiz. Evlilik, iki bireyin hayatlarını birleştirdiği önemli bir yolculuktur. Bu yolculukta, eşler arasındaki eğitim ve kültür uyumu, ilişkinin sağlıklı ve dengeli bir şekilde ilerlemesinde kritik bir rol oynar. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu konuda yaptığı çalışmalarda, benzer eğitim seviyelerine ve kültürel değerlere sahip olmanın, evlilikte uyumu artırdığını vurgular. Eğitim ve kültür farklılıklarının, eşler arasında anlaşmazlıklara ve iletişim sorunlarına yol açabileceğini belirtir. Bundan dolayı , evliliğin sağlam bir temel üzerine inşa edilmesi için, eşler arasındaki uyumun önemi büyüktür. Eşler arasındaki eğitim ve kültür farklılıkları, evlilik birliğini temelden sarsabilecek faktörler arasında sayılmıştır. Bu farklılıklar; eşlerin alışkanlıklarında, yaşam biçimlerinde ve olaylara verdikleri tepkilerde bariz bir şekilde görülür , arada uyumsuzluk ve çatışma ç...

EVLİLİKTE DENKLİK- 2 PSİKOLOJİK UYUM

Resim
Evlilikte psikolojik uyum, İslamî yaşantıdaki denklikle aynı paralelde yeralır. Çünkü insan hayatına yön veren belirleyici etken kişinin psikolojisidir. Aklî-ruhî sağlığında problem olanın dini algılaması ve yaşamasında eksiklik olacağını tahmin etmek zor değil. Dinî vecibelerini yerine getirdiği halde eşine, çocuklarına zulmeden insan hikayelerini hepimiz duyuyoruz. Bununla birlikte her sorunu, psikolojik rahatsızlıklara bağlamak doğru olmaz. Esasen en etkili unsur kişinin karakteridir.  Eşler arasında zaman zaman tartışmalar çıkması kaçınılmaz.İki ayrı dünyanın bir çatı altında, uyum içinde yaşaması kolay değil. Hayatın rutin akışı böyle.  Her şeye rağmen sorunlar aşılarak, hatalar tolere edilerek evlilik sürdürülebilir.  Fakat aşılamayan bazı haller vardır ki, işte onlar evlilik müessesesinin temeline dinamit koymak gibidir. Eşler birbirinin izzet-i nefsine dokunacak, kadınlık - erkeklik onurunu zedeleyecek sözler eder, küçük düşürür, değersiz ve önemsiz hissettirirse ...

EVLİLİKTE (KÜFÜV) DENKLİK - 1

Resim
İnsan hayatında iki önemli dönüm noktası vardır. Bunlardan biri meslek, biri de evlilik, yani biri iş biri de eştir. Yuva kurma planlanırken Cenâbı Hakkın lütfû, keremi ile istikametli bir eş seçimi yapılırsa huzurlu, mutlu bir hayata adım atılabilir. Aksi halde cehennemî bir hayat yaşanma ihtimali oldukça yüksektir. Evlilik sadece insan neslinin çoğalması için yapılan bir aktivite değildir, daha ziyade duygusal boyutu olan, kalbî bir bağlılıktır. Bediüzzaman Hazretleri evliliğin bu yönünü şöyle tarif etmiştir: "Saadetin esaslarından nikâh ise: Evet, insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar."(1) Suretin,sîrete tercih edildiği zamanımızda , evliliklerin çoğu güzellik ve maddiyat baz alınarak yapılmakta, bunun sonucu da hüsran olmaktadır. Görsellik doğal olarak...

BİR İNSANLIK SUÇU : ÖJENİ

Resim
  Öjeni, ilk kez milattan önce Yunan filozoflarından Platon tarafından dillendirilmiş, yüzlerce yıl sonra İngiliz soylusu ve bilim adamı Sir Francis Galton'un modern çağa uyarlaması ile uzun bir dönem rağbet görmüş, günümüzde Amerika'da hâlâ etkileri olan bir felsefe ve toplumsal akımdır. Sir Francis Galton, öjeni fikrini ortaya atarken kuzeni Charles Darwin'in evrim teorisinden etkilenmiştir. Peki öjeni nedir? Öjeni, Galton tarafından Yunanca'dan alınmış "iyi doğan" anlamında bir kelimedir. "İyi doğandan yani öjeni'den kasıt fiziksel, zihinsel ve genetik hastalıkları, engelleri olmayan mükemmel insan soyu meydana getirmek demektir. Buna göre aşağı ırk olarak kabul edilen geri kalmış, fâkir ülkelerin halkları,alt kültürden olanlar, zenciler, sakatlar, hastalıklı, zekâ seviyesi düşük olanlar vb...gibi kötü soy kabul edilenler kısırlaştırılarak, yok edilerek dünya bir nevî  temizlenmeli, üstün ırk, üstün soy meydana getirilmelidir. Yani bu dünyada...

İSMAİL AMCA İLE FATMA TEYZE

Resim
Henüz izleme fırsatı bulamadığım #Gassal filminin kısa videolarına denk gelmek eski tabirle "teda-i efkâr", şimdiki tabirle "çağrışım" yaptı, hatıralarımın canlanmasına neden oldu. Hayata pembe gözlükler arkasından baktığımız yıllarda mahallemizde samimi komşuluk ettiğimiz aileler vardı. Her hafta birinin evinde toplanır çay eşliğinde sohbet ederdik. Ramazanlarda iftar sofralarında buluşurduk.  Bu komşu ailelerden en fazla hafızamda yereden aynı zamanda hemşehrimiz olan İsmail amca ile eşi Fatma teyzeydi. Her zaman olduğu gibi, isimlerini andığım şu an bile içime bir sızı çöktü, gözlerime yaşlar hücum etti. İsmail amca renkli bir kişilikti. Esprili, şakacı, dost canlısı... Neredeyse bütün komşularımız gibi İslamî yaşantısı olmayan, fakat dine, dindarlara saygılı, muhabbet besleyen bir zattı (aslında geleneksel Müslüman desek daha doğru olur. Anadolu'da anadan atadan duyduğu şekilde iman edenlerden). Dindar insanlara saygısı dolayısıyle evlatlarıyla aynı yaşta ol...

HATİCE NİLGÜN TOSUN

Resim
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ اِلَيْنَا تُرْجَعُونَ "Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz."  Ankebût sûresi- 69. âyet Âyet-i Kerîme'de belirtildiği gibi vaktini,yerini, şeklini bilemediğimiz ölüm, bir gün hepimizin kapısını çalacak. Mühim olan ölmek değil, Huzur-u Rahman'a imanla, kulluk görevlerini (mümkün mertebe) yapma gayretiyle gidebilmek... "Gayret" diyorum. Çünkü ; peygamberler hariç kimse  - sürekli mücadele etmek zorunda olduğu şeytan ve nefs-i emmare varken -  kulluk görevlerini yüzde yüz yerine getirmeye muvaffak olamaz. Bundan dolayı Müslümanı kurtaracak olan ameli değil, Cenab-ı Hakk'ın rahmetidir. Her şeye rağmen Müslüman dünyaya gönderilişindeki ilahî maksadı bilmek,ömür sermayesini ona uygun harcamaya çalışmak mecburiyetindedir. Hergün sayısız insan doğuyor ve ölüyor. Sürekli bir sirkülasyon var. Aziz üstadın tabiriyle her vakit birileri, silah altına alınan nefer gibi büyük bir talimgâh olan bu dünyaya geliyor...

ÖLÜM

Resim
Ölüm... Kulağa çok soğuk gelen bir kelime, değil mi? Soğuk geliyor,ruha ürperti veriyor.  Çünkü; İnsanoğlu her ne kadar fanî olduğunu bilse de ölümü uzak görür, kendini hiç ölmeyecek zanneder. Ölüm denince aklına hep başkaları gelir, kendisine hiç yakıştırmaz. Bediüzzaman Hazretleri bu zannı " tevehhüm-ü ebediyyet" olarak adlandırmıştır. Bir de "tul-i emel" denilen uzun emel sahibi olma, belki de erişemeyeceği istikbale ait planlar yapma durumu var. Bu iki kavram da Müslümanı en fazla yanıltan ve gaflete düşmesine sebep olan vartalardır. Dünyada ebedî kalacak gibi yaşayan, ileriye dönük hayaller kuran, mal-mülk edinme gayreti ile gecesini gündüzüne katan,hesap gününe hazırlık noktasında ihmalkâr ve yetersiz olan insanoğlu için ölüm korkunçtur. Böyle düşününce elbette nefsin hoşuna gitmez. Ölüm kelimesinin insana soğuk gelmesinin sebebi işte bu tevehhüm-ü ebediyyet ve tul-i emeldir. Çünkü ölüm ehl-i gaflet için hayallerin yıkılması, planların suya düşmesi, meftun ve ...